Eski Türkçe Sözlük


Eski Türkçe Sözlük

Gitmek istediğiniz kelimenin baş harfine tıklayın.

A | B | C, Ç | D | E | F | G | H | I, İ | J | K | L | M | N | O, Ö | P | R | S, Ş | T | U, Ü | V | Y | Z


Eski Türkçe ve Osmanlıca kelimelerin ve anlamlarının bulunduğu web sayfası. Kendim için çeşitli kitaplardan derlediğim kelimeleri olabildiğince basit bir şekilde herkesin kullanımına açmak için oluşturulmuştur. Lütfen hata, eksik, tavsiye vs. için anasayfadaki iletişim bilgilerini kullanın.


A

Âbâd: Ma'mur, bayındır.

Acz-ü fakr: Güçsüzlük ve yoksulluk.

A'da: Düşman.

Adavet: Düşmanlık.

Adem-i memnuniyet: Memnun olmamak.

Adl-ü salâh: Adalet ve doğruluk.

Adüvullah: Allah'ın düşmanı.

Agah: Haberdar, kalbi uyanık.

Ağniya: Zenginler

Ağyar: Gayrılar, yabancılar, düşman.

Ahkam: Hükümler, kanunlar, nizamlar.

Ahlâk-ı seyyie: Kötü ahlâk.

Ahsen: Pek güzel.

Alâmet-i fârika: Ayırıcı işaret, damga.

Âlem-i ervah: Ruhlar âlemi.

Ân-ı vâhid: Bir anda.

Ârî: Pak, pislikten uzak.

Arz: Yeryüzü, sumak.

Arz-ı endâm: Boy göstermek.

Asâr: Eserler.

Ashâb-ı nâr: Cehennemlikler.

Atıyye: Hediye, bahşiş, lütuf ve ihsan.

Ayne'l yakın: Gözle görmek.

:

:

başa dön


B

Bahil: Cimri, eli sıkı.

Behâim: Dört ayaklı hayvanlar.

Behimi: Hayvanî.

Belâ-yı hasene: Güzel belâ.

Berî: Temiz, kurtulmuş, sâlim.

Beşâret: Müjde.

Bezl: Bol bol sarfetmek.

Bid'at: Dinde sonradan çıkarılan adetler.

Bidâyet-i zaman: İlk zamanlarda.

Bürhan-ı kat'i: Kesin delil.

:

:

başa dön


C, Ç

Cami': Cem edici, toplayıcı, içine alan.

Cehl-i mürekkeb: Bilmediğini bilmemek. Katmerli cehalet.

Celb: Kendi tarafına çekmek. Götürmek.

Cemaat-ı kesire: Çokça bir cemaat.

Cemâl: Güzellik.

Cesed-i mülevves: Pis cesed.

Cevarih: Azalar, uzuvlar.

Cife: Leş.

:

:

başa dön


D

Dehâlet: Birinin hameyesine sığınmak.

Delâil: Deliller, kanıtlar.

Denî: Alçak, rezil.

Dergâh-i ulûhiyyet: İlahi dergâh.

Derûn: İç, içeri, gönül kalb.

Dessas: Hileci, aldatıcı.

:

:

başa dön


E

Ebdal: Evliyâdan, ziyâde nuraniyyet kazanmış olanlar.

Ebrâr: Hayır sahipleri, iyiler; dindarlar. Özü sözü doğru olanlar.

Edâ-yı salât: Namazı eda etmek.

Efdal: Daha faziletli, daha lâyık, daha iyi.

Efkar: Fikirler. Düşünceler.

Ehl-ü iyâl: Aile efradı, çoluk çocuk.

Ehl-i arz: Yeryüzü ahalisi.

Ehl-i fisk: Hak yoldan çıkıp Allah'a isyan eden günahkarlar.

Ehl-i gaflet: Gafletde olanlar. Gafiller.

Ehl-i hevâ: Heveslerine, keyiflerine düşkün olanlar.

Ehl-i hicab: Yüce hakikatlerden perdelenmiş kişiler.

Ehl-i keşif: Keşif ehli olan, keşfi açık zatlar.

Ehl-i kıble: Müslüman, kıble ehli.

Ehl-i kulub: Gönül ehli.

Ehl-i riya: Riyakarlar, gösteriş düşkünleri.

Ehven: Daha aşağı. Daha ucuz. Zararı az olan.

Emâre: Alâmet, işaret, nişan, iz.

Emr-ü nehiy: Emir ve nehiy.

Emr-i bi'l-ma'ruf: İyiliği emretmek.

Enbiya ve mürselîn: Nebîler ve Resuller.

Enbiya-i izam: Büyük Peygamberler.

Enva-i kabaih: Çeşitli suçlar.

Envar-i ilâhîyye: İlahi nurlar.

Erbab-ı kulub: Kalb ehli olanlar.

Esbab-ı mülahaza: Düşünce sebebleri.

Esrar-ı mektume: Gizli sırlar.

Evkat: Vakitler.

Evkat-i hamse: Beş vakit.

:

:

başa dön


F

Fâil-i muhtar: İstediği zaman dilediğini yapan Allah teâlâ.

Fart-i merhamet: Çok merhametli.

Fazl: Fazilet, iyilik.

Fehm: Anlayış. Zihnen kavrayış.

Felah: Selâmet. Kurtuluş.

Ferâğ-i kalb: Kalbin istirahati.

Fevk: Üst. Yüksek derece. Yukarı.

Fevt: Kaybetme. Elden çıkarma. Ölüm. Kaçırma.

Fisk: Haddini tecavüz. Günah. Haktan ayrılmak.

Firâk: Ayrılık.

:

:

başa dön


G

Gadr-u zulm: Merhametsizlik, haksızlık.

Gassal: Ölü yıkayıcı.

Gazab-ı ilâhî: Allah'ın gadabı.

Gussa: Keder, kaygı.

Güruh: Bölük. Cemaat. Takım.

:

:

başa dön


H

Habis: Kötü, çirkin.

Hâdim: Hizmetçi.

Hâib ve hasir: Zarar ve ziyana uğrayan.

Hakîm ve habîr: Hikmet sahibi ve Her şeyden haberdar olan Allah Teâlâ.

Halas: Kurtuluş.

Halavet: Tatlılık.

Hal-i ihtizar: Can çekişme, ölüm ânı.

Hâlî: Boş.

Halk: Yaratma, yoktan var etme.

Hâmî: Himaye eden.

Hasâis: Hususiyetler, özellikler.

Hasene: İyilik.

Hasid: Hasetçi, kıskanç.

Hasr: Yalnız bir şeye mahsus kılma.

Haşr-ü neşr: Toplanıp dağılma. Uğraşıp durmak.

Haşyet-i ilâhî: Allah'dan korkma.

Hatibü'l-enbiya: Nebilerin hatibi.

Havâss-ı evliyâ: Evliyanın ileri gelenleri.

Havf-u reca: Korku ve ümid.

Hayru ihsan: Hayır ve ihsanda bulunmak.

Hebâ: Boşa gitme.

Herc-ü merc: Altüst, allakbullak olma.

Hevay-i hayvaniyye: Hayvanî istekler.

Hıfz: Muhafaza etme, ezberleme.

Hicab: Perde. Örtü. Utanma.

Hudûs: Sonradan peyda olma.

Hulf: Sözünden dönme.

Hulûl: Girme. Dâhil olma. İçine gizlice giriş.

Hükm-i ezelî: Allah'ın ezelî hükmü.

Hüsn-i istimal: Güzel kullanmak.

Hüsn-i müaşeret: Güzel davranış.

:

:

başa dön


I, İ

Ikab: Ceza, netice.

Itlak: Salıverme.

İbras: Vücudunda sam lekesi bulunma, ala tenlilik.

İctinab: Çekinmek, kaçınmak.

İfrazat: Balgam, irin, kan, ter gibi, vücuttan çıkan şeyler.

İğna etmek: Zengin kılmak.

İhata: Kuşatmak.

İhlak: Helak etme.

İhsan-ı ilâhî: İlahi lutuf.

İhtiyar: İstek, arzu. Tensib etmek.

İkâb: Yapılan kötü işlerin ardından gelen ceza.

İkrar: Açıktan söylemek. Kabul ve tasdik etmek.

İmtisal: Nümune kabul etmek. Uymak.

İn'am ve ihsan: Lutuf ve bağışta bulunmak.

İn'am-ı sübhânî: Allah tarafından nimetlendirmek.

İnayet-i ezeliyye: Allah'ın ezelî yardımı.

İnkıyad: Boyun eğme. İtaat etme.

İntifa': Menfaatlenme, faydalanma.

İntizar: Bekleme.

İnzâl: İndirme. Indirilme.

İnzar: İhtar, tenbih.

İrâs: Verme, verilme.

İrca': Eski haline döndürme.

İrtifa': Yükselme.

İrtikab: Kötü bir iş işleme.

İsaet: Kötülük.

İsbat-ı vücud: Hazır bulunma. Varlığını gösterme.

İstidlâl: Delil getirme.

İstidrac: Hakki olmayan pek çok nimetlere eriştiği halde küfür ve isyana devam etmek.

İstifâl: İşten çıkmak.

İstihza: Alay etmek.

İstimal: Kullanma.

İstimnâ: Cinsel ilişki dışında bir yolla tatmin olmayı (orgazm) ifade eden terim.

İstirham: Ricada bulunma.

İş'ar: İşaret etme, gösterme. Bildirme.

İşârî tefsir: Tasavvufi tefsir.

İştiyak: Hasret, özleme.

İttiba': Tabi olmak, ardısıra gitmek.

İttihaz: Edinmek. Kabullenmek.

İzhâr: Meydana çıkarma. Açığa vurma.

İzhar-ı acz: Aczini gösterme.

:

:

başa dön


J

:

:

başa dön


K

Kabaih: Kabahatler, suçlar.

Kahr-i ilâhî: İlâhî kahr.

Kaht: Kitlik, kuraklık.

Kalb-i selîm: Temiz gönül.

Karye: Köy.

Kati': Mutlak. Şüphesiz. Tereddütsüz.

Kemâl-î dnmâet: Son derece de alçaklık.

Kemâl-i ihtirâm: Son derece hürmetle.

Kemâl-i teessür: Son derece üzüntülü olma.

Kibâr-i evliyâ: Evliyaullahın büyükleri.

Kizb: Yalan.

Kurbiyyet: Yakınlık.

Kuvve-i bâsıra: Görme duygusu, görme kuvveti.

Kuvve-i sâmiâ: İşitme duygusu.

Küfrân-ı nimet: Nimete nankörlük etme.

:

:

başa dön


L

Lehviyyat: Nefsanî, gayr-i meşru oyun ve eğlenceler.

Levh-i mahfuz: Allah tarafından takdir edilen şeylerin yazılı bulunduğu manevî levha.

Levm: Kınama. Ayıplama.

Lutf-i Sübhânî: Cenâb-ı Hakkin lutfu.

:

:

başa dön


M

Ma hulike leh: Yaratılış gayesi üzere.

Ma'ruf: Bilinen, tanınmış. Meşhur.

Ma'siyet: İtaatsizlik. İsyan, günah.

Ma'rifetullah: Kur'ânî hakikatleri tefekkür ve tahsil ile veya Allah'ın lütfuyla kalbî inkişâf ve basîrete sâhip olmak.

Mağfülün’anh: Kendisinden gaflet edilen.

Mağmum: Gamlı, kederli, tasali.

Mağrur: Gururlu, kendini beğenmiş.

Mahmul: Hamledilmiş, üzerine yüklenilmiş.

Maksad-ı aksâ: En son gaye.

Masiva: Allah'tan başka her şey.

Maslahat: İş, mesele. Fayda.

Matlub: İstenen şey. Alacak.

Mazarrat: Zararlar, ziyanlar.

Mazmun: Meâl. Mâna. Mefhum.

Medâr: Sebeb, vesile.

Medâr-i necât: Kurtuluş vesilesi.

Mefhum: Anlaşılan. Mânâ.

Mehâbet: Heybet, büyük görünme.

Melik: Mülk ve melekut sâhibi. Padişah. Mutasarrıf.

Men': Yasak etme. Durdurma.

Menşe': Esas. Kök. Bir şeyin çıktığı yer.

Menzile: Derece, rütbe.

Merzuk: Rızıklandırılmış.

Meşâyih-i izâm: Büyük şeyhler.

Meşîet-i ilâhiyye: Allah'ın irâdesi.

Metâ: Mal, eşya

Meta'lanmak: Mal mülk sahibi olmak, faydalanmak.

Mevhibe-i ilâhiyye: Allah tarafından verilen.

Mevkif: Durma yeri.

Mevtâ: Ölüler.

Meyyal: Meyilli, istekli, düşkün.

Meyyit: Ölü.

Mezellet: Alçaklık. Zelillik.

Mezmum: Makbul olmayarak ayıplanmış. Kötülenmiş.

Miâd: Va'd edilen gelecek zaman veya yer.

Muhabbet-i ilâhiyye: İlâhi sevgi.

Muharrik: Harekete getiren. Hareket veren.

Muhavere: Yazışma, haberleşme.

Muhkem: Sağlam.

Mukarenet: Bitişiklik, yaklaşma.

Mukarin: Yakın olan. Bitişen. Ulaşan.

Mukarrebin: Büyük meleklerden bir zümre.

Murâd-1 Sübhânî: Allah'ın muradı.

Murakabe: Kendini kontrol etmek. İç âlemine bakmak. Gözetmek.

Musır: Israr eden, direnen.

Mutabık: Uygun. Muvafık.

Mutahhar: Temizlenmiş.

Muttakî: Takva sahibi.

Muttali': Haberli, bilgili.

Muttasıf: Vasıflanan, kendisinde bir hal, bir sıfat, bir vasıf bulunan.

Muvafik: Uygun. Yerinde. Denk.

Mübâhase: Karşılıklı konuşma.

Mücerred: Yalnız, tek.

Mücrim: Cürüm ve kabahat işlemiş olan. Suçlu.

Müddet-i iftirak: Ayrı kalış müddeti.

Mükevvenat: Yapılmış ve yaratılmışlar. Bütün mahlukat.

Mülâzemet: Devamlı bir işle meşguliyet. Sımsıkı bir işe bağlılık.

Münderis: Eseri, izi kalmamış.

Münezzeh: Tenzih edilmiş. Pâk, kusur ve noksanlıklardan uzak.

Münkad: Boyun eğen.

Münker: Allah'ın râzı olmadığı şey.

Müntehî: Nihayet bulan, sona eren.

Mürted: İrtidâd eden, İslâm dîninden dönen.

Müsaraat: Acele etme.

Müstağnî: Doygun, gönlü tok.

Müstağrak: Gark olmuş, batmış.

Müstaid: Akıllı, anlayışlı.

Müstecâb: Kabul olunmuş.

Müstehik: Layık olan, hak eden.

Müsterih: İstirahat eden, rahat bulan.

Müşârünileyh: İşâret edilen.

Müştak: Arzu ve iştiyak gösteren, fazla istekli.

Müştemil: Şâmil, kapsayan.

Müteeddib: Edebli

Mütehallık: Huy edinen, ahlaklanan.

Mütenebbih: Uyanık, dikkatli.

Mütevekkil: Tevekkül eden. Allah'a güvenen.

:

:

başa dön


N

Nâr-i helâk: Helak edici cehennem.

Nâs: İnsanlar.

Nebatât: Bitkiler.

Necât: Kurtuluş.

Nedâmet: Pişmanlık.

Nefs-i emmâre: Kötülüğü emreden nefis.

Nehy-i ani'l-Münker: Kötülükden nehyetmek, sakındırmak.

Neşat: Sevinç. Sürur, keyif.

Neşv ü nemâ: Yetişip büyüme.

Nev-arûs: Yeni gelin.

Nifak: Ayrılık.

Nisyân: Unutmak.

Nücûm: Yıldızlar.

:

:

başa dön


O, Ö

:

:

:

başa dön


P

:

:

:

başa dön


R

Ricâl: Erkekler. Devlet adamları.

Riyâset: Başkanlık.

Rucu': Tekrar dönme.

Rüyet: Bakma, görme.

Rü'yet-i ilâhiyye: Cemâlullah'ı görme.

:

:

başa dön


S, Ş

Sa'y ü cehd: Çalışıp gayret etme.

Sabr u sebât: Sabredip yerinde durma.

Sadât-ı sûfiyye: Tasavvuf erbâbının ileri gelenleri.

Sadr: Her şeyin evveli. Kalb, göğüs.

Saîd: Mesûd olan.

Sâkıt: Düşen, düşük. Kıymetsiz.

Sâlih: İyi.

Satvet: Ezici kuvvet. Şiddetle kavrayıp almak.

Savt-i bâlâ: Yüksek ses.

Sebebü'l-esbâb: Sebeblerin sebebi.

Sekîne: Gönül rahatlığı.

Selef-i sâlihîn: Gemişdeki sâlih zâtlar.

Sevâb-ı ruhhanî: Ruhanî sevab.

Sıdk u yakîn: Doğruluk ve yakîn.

Sıdk-ı nübüvvet: Nübüvvetin doğruluğu.

Sıfat-ı zemîme: Kötü sifatlar.

Sırat-ı müstakim: En doğru yol, İslâmiyet.

Sirâyet: Koruma. Himaye.

Siret: Gidiş, hal ve hareket.

Sû-i edeb: Edebsizlik.

Süfehâ: Sefihler.

Süflî: Alçak.

Süfliyyat: Alçak, değersiz şeyler.

Sünnet-i ilâhiyye: İlâhi yol, kanun

Sünnet-i seniyye: Peygamberimiz'in (s.a.v) sünneti.

Sünnetullah: Allah'ın yolu.

Şakî: İsyankâr.

Şart-i ubudiyet: Kulluk şartı.

Şeâir: Âdetler. İslâm'a ait kaideler.

Şehevât-ı nefsaniyye: Nefsî istekler.

Şems: Güneş.

Şer'-i şerif: Mübarek îslam Şeriati.

Şevâhid-i rabbaniyye: İlâhi alâmetler.

Şum: Uğursuz.

Şühedâ: Şehidler.

:

:

başa dön


T

Ta'n: Azarlama.

Taaccüb: Şaşma, hayret etme.

Tab'an: Yaratılıştan. Doğuştan. Huy ve tabiat itibariyle.

Tafsil: Açıklama.

Tahfif: Hafifletme.

Tahiyyet: Selâmlar, hayır duâlar.

Tahkik: İnceleme, araştırma.

Tahkir: Hor ve hakir görme.

Tahsil-i kemalat:: Kemâle erme.

Tahsis-i nazar: Bir kimseye hususi nazar etme.

Tahzir: Men etme, sakındırma.

Takrir: İyi ifade etmek. Ağızdan anlatmak. Kararlaştırmak.

Takva: Allah'dan gereği gibi sakınma.

Tarik-i selâmet: Selâmet, yolu.

Tasfiye-i kalb: Kalbi temizleme.

Tâun: Veba.

Tazammun: İçine alma, hâvî olma.

Tazarru: Kendi kusurlarını bilip kibirden vaz geçerek tevâzu ile yalvarmak.

Tebdîl: Değiştirme. Başka bir hâle getirme.

Teberrî: Arınma.

Tebeyyün: Meydana çıkma.

Tedvîr: Döndürme, idare etme.

Teennî: Yavaş hareket etme.

Tefekkür: Fikretmek. Düşünmek.

Tefrika: Nifak. Ayrılık. Bozuşma.

Tegayyür: Hâlden hâle geçmek, değişmek. Bozulmak.

Tekalif: Teklifler, vergiler.

Tekâlif-i ilâhiyye: İlâhî teklifler.

Tekebbür: Kibirlenme, büyüklenme.

Tekzib: Yalanlama.

Telâfi ve tedârik: Yerini doldurma araştırıp bulma.

Temettu': Kâr etme, kazanma.

Tenfîr: Nefret ettirme.

Tensib etmek: Münasib görme, uygun bulma.

Terakki: İlerleme. Yükselme.

Tesliye: Teselli verme, avutma.

Tesmiye: Adlandırılmak.

Teşrik-i Mesâi: Birlikte çalışmak. İşbirliği etmek.

Tetkik: İnceden inceye araştırma.

Tevbih: Azarlama.

Tezehhüd ve şeyhûhet: Zahidlik ve şeyhlik taslama.

Tezekkür: Hatırlama.

Tezeyyün: Süslenme. Bezenme.

Tezkiye-i nefs: Nefsi temize çıkarma.

Tuğyan: Taşkınlık, azgınlık, coşkunluk.

Tûl-i emel: Hırs, tamah, tükenmez arzu.

:

:

başa dön


U, Ü

Ubudiyet: Kulluk.

Ucûbe: Şaşılacak şey.

Ukubet: Ceza.

Ümem-i sâlife: Geçmiş ümmetler.

Ümmet-i vâhide: Tek ümmet.

Ümmü'l-Kitab: Kur'an-ı Kerim.

Vahdaniyet: Birlik, infirad. Benzeri olmamak.

:

:

başa dön


V

Vahid: Bir, tek, biricik. Eşi benzeri olmayan Allah.

Vakt-i âhire: Son vakit.

Vakt-i merhûn: Beklenen zaman.

Vâridat-ı ilâhiyye: Hatıra gelen ilâhî menşe'li düşünceler.

Vâris-i resûl: Rasûlullah'ın manevî vârisi.

Velâyet: Velilik, dervişlik. Dostluk.

Verâ: Allah korkusuyla Şüphelilerden sakınmak, mübah ve mekruhlarda bile titizlenmek.

Vezaif-i diniyye: Dînî vazifeler.

Vikaye: Koruma.

Vuslat: Sevdiğine kavuşma. Ulaşma.

:

:

başa dön


Y

Yakaza: Uyanıklık.

Yed-i kudret: Kudret eli.

:

başa dön


Z

Zâhid: Sofu, dünyadan el etek çeken.

Zâhir: Meydanda olma, açığa çıkma.

Zâil: Yok olma.

Zât-ı celle ü a'lâ: Şâni yüce olan Cenâb-ı Hak.

Zecr: Zorlama.

Zem: Kınama, kötüleme.

Zenadıka: Zındıklar, münâfıklar.

Zerrat: Zerreler. Pek ufak parçacıklar. Moleküller.

Zerrât-ı cihân: Cihanın zerreleri.

Zira': Yirmidört parmak uzunluğu.

Ziya: Işık, aydınlık, nur.

Zulm-ü fesad: Zulüm ve fesad.

Zulm-ü tuğyan: Zulüm ve azgınlık.

:

:

başa dön

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Marifetname'den Seğirmeler ve Anlamları

11-12-13-14-15-16